3 Kasım 2008 Pazartesi

Hayat

Güzel bişeyler düşünülerek başlandı bu bloga. Önce yazarlar eksik kaldı, sonra blog kapatıldı derken askıya alındı. Oysa takipçileri var biliyorum :) Yazmak lazım öyle değil mi ?
Aslında salı gününe yani yarına yazmam lazım ama ne farkeder ki ? Ne yazacağımı bilerek yazmaya başlamadım üstelik. Kendi blogumda son zamanlarda pek iç açıcı şeyler yazdığım söylenemez. Burası içinde sahte bir maske takıp her şey lay lay lom diyerek mi yazmalı, yoksa yine ben mi olmalıyım ?
Sizi bilmem ama bence "ben " olmalıyım. Sahte hiç bişey olmamalı, ne gerek var ki ? İyiyim diyerek kimi kandırıcam, ya da kimin umurunda iyilik, kötülük ?? Hayat bu işte akıp geçiyo, durdurabildiğim hiç bir zaman olmadı bugüne dek, hoş bunu istediğim de çok nadir oldu ya neyse.
Can sıkıcı hayat haberleri, sıkıntılar, kavgalar, nedensiz susuşlar, yalnızlıklar ve de kendimiz...Hangisi gerçek hayat acaba ? Bizim seçtiklerimiz mi, bize sunulanlar mı, yoksa kalıplaşmış inançlar mı ?? Çöz çözebilirsen...

25 Ekim 2008 Cumartesi

Şehir...

Bir şehir kurmuşlar şehrimin içindeki bedenime,
artık iki şehir içiçe yaşıyoruz iç-içe!
şehrin sahnesi kalbimde,
yalnız bir kişi var başrolünde.
izleyiciler sahneye mi baksın rolün sahibine mi bilememekte!
ciğerlerim sahneye bağlı,oyuncu konuştukça çekiyor nefesi içine.
o susarsa şehir de ölür izleyiciler de,şehrin içindeki şehir de.
yollar da ölür körfez de!
denizleri doldurdum gözlerimle,
boş yere akan damlalar da vardı hazine değerinde.
diplere gömüldü ararsanız bulursunuz belki de.
sular yükselir diye ummayın yeter bu umman bence.
nabzı yavaş bu şehrin,kalbi telaş içinde.
otogarı yalnızca hoşgeldin der birine
irtihal zaten gelecekse,
intihar edemem,beklemedeyim,beklemede!

20 Ekim 2008 Pazartesi

Tembel Blogcular :))

Biliyorum bugün Efrasiyab'ın günü olsun ben ikimizin yerinde de yazarım :)) Zaten blogun yazarları hala eksik, yazacak 3 kişi daha lazım. O vakte dek aksaklıklar sürecek belli ki. Neyse düzelir heralde öyle umuyorum.
Şimdi sevgili efrasiyab yazamadı biri ile meşguldü :P O biri her ne kadar yazmasını istesede gene de meşguliyetinin sürmesini istemesi ağır bastı, ben onların yalancısıyım. Ama ben çalışkan bi birey olduğumdan yazarım bu yazıyı birlikte yazdık kabul ediverin :))
Bu sıralar bloglarda bi durgunluk, bi hüzün eylül ayı da bitti ama ne hikmet anlamadım. Ben de depresif yazıyorum kabul. Bu havalar bizi mahvetti yaw :)) Efrasiyab benden tembel valla sormayın :))
Leman Sam söylüyor "daha gidecek yolumuz" var. Eee şimdilik müsade geliriz yine :))

17 Ekim 2008 Cuma

ortak hisler

bu nereden ve nasıl aklıma geldi bilmiyorum ama
kişisel bir sayfaya yazmak ile ortak bir alana yazmanın
yazı uslubunu veya içeriğini değiştirebileceğini
ya da değiştiremeyeceğini görmek için böyle bir şeyi arzulamadım sadece

7 kişinin ortak yazdığı bir blog
her ne kadar kişiler birbirinden farklı olsalar da
aynı farklılık hem yazılarda hem de blogun genelinde
bir suluboya renklerinin uyumu kadar olsa da
fırça suyun içine girdikçe suyun rengi giderek siyaha dönecek

herkes kendi bardağındaki suya batırırsa fırçayı
böylece herkesin renkli de farklı olacaktır

bize sadece zaman lazım.. bir süre sonra her şey çok güzel olacak..

16 Ekim 2008 Perşembe

......

Gülmesini istedim,
sadece gülmesini...
Gülüşümün bir kenarından bir parça koparıp hediye ettim.
O güldükçe,
yenilenip tazelenecektim...
Mutluluk dediğin ayna gibidir çünkü!
Oysa benim aynamın "sır"ı dökülmüş çoktan.
Geç farkettim...

14 Ekim 2008 Salı

Yazmak

Salı günleri benim yazı yazma günüm ve ilk yazımı yazıyorum işte. Yazmak bağımlılık yaratan bişeydir yazmaya başladıysanız eğer gerisi mutlaka gelecektir !!
Dikkat edilmesi gerekir bağımlı olabilirsiniz. Ben çok uzun yıllardan beri yazarım ki artık yazdıklarıma kendim bile yetişemiyorum desem yeridir :) Bugün için ne yazacağımı bilmiyorum madem öyle bi açılış yazısı olsun bari ( hemen kılıfına uydururum :) )
Yazmak dilinizde biriken kelimelerinizin su gibi akmasıdır bir bakıma. Kalem akar gider, yazdıklarına bazen kendiniz bile şaşırırsınız :) Yazmak iç dünyanın özgürlüğünü ilan etmesidir ki, e bu da iyi bişeydir değil mi ??
Yazmak konuşmaktır, kimi zaman haykırmak, kimi zaman küsmek... Bu yazı ise bi başlangıçtır ve başlangıç yazıları kısa ve öz olmalıdır. Değil mi ??
O halde benden şimdilik bu kadar hadi bakalım diğer blogcularımız neler karalayacaklar, hepinize kolay gelsin :))

13 Ekim 2008 Pazartesi

TAMİRCİ KENDİNİ NEDEN ÖLDÜRDÜ?

Her şeyin simsiyah kesildiği bir gece çıkmış gelmiş yosun kokusuyla aşk tamircisi. Saçları deniz gibiymiş. Sesi bir kavaldan mı çıkarmışta böyle salya sümük bırakırmış dinleyenleri bilinmez, su gibi konuşurmuş. Kimin kırık aşkı varsa ona getirirmiş, o da hiç soru sormaz hepsini tamir eder verirmiş sahiplerine. Mutluluktan mıdır yoksa eski maşuklarıyla yaşayacakları yeni tamir edilmiş aşklarından mıdır? Kim bilir belki de sadece şırıl şırıl akan tamircinin sesindendir, ama her nedense her neyse işte o, o kapıdan çıkan salya sümük ağlarmış.
Herkesin bir kimsesi varmış, onun ise kimsesizliği. Herkes kaçarmış yalnızlık denen canavardan, o ise yatağına başkasını almazmış o simsiyah gecelerde. Yalnızlıkla sevişirmiş, kelimelerle sevişirmiş. İnsanları sevmezmiş tamirci, o çiçekleri, yıldızları, nehirleri, mor dağları severmiş. Tamirci ışığı sevmezmiş. Işık mahremiyeti sevmezmiş. Kırıkları tamirci dikermiş karanlıkta, sabah olunca ışık el çırparak kahkahalar atarak işaret parmağıyla gösterirmiş herkese dikiş atan yerleri.
Sonra bir gün bir çocuk gelmiş tamircinin yanına. “Senin aşkın hiç yırtılmıyor mu tamirci?” diye sormuş. Bir an herkes susmuş. Tüm evren nefesini tutmuş. Tamircinin gözlerindekini görmüş çocuk sonra. Yırtık entarisinden görünen pembe ete işaret parmağını dikerek, “tamirci çıplak” demiş. “Onun yırtıkları bizden çok.” Taş kesilmiş tamirci o an. “Meğer tamirci bu yüzden simsiyah gecelerde geliyormuş.” deyip birbirlerini onaylamışlar insanlar. “Aldatıldık” demiş birisi. Atlamışlar hemen tamircinin üstüne yaka paça çıkarmışlar meydana. “Yakalım” demiş birisi. Hemen bir ağaca bağlamışlar tamirciyi. Tüm yırtık aşkları oraya yığmışlar ve ateşe vermişler. İçi parçalanmış bir martının. Her şey kül olunca bir adam gelmiş. Ayağıyla karıştırmış külü. Eğilmiş, yeleğinden bir sigara çıkarmış. Külden ateşlemiş sigarasını. Anlamış her şeyi o an. Meğer insanlar bu yüzden seviştikten sonra sigara yakıyorlarmış. Gülümsemiş. Doğrulmuş ve gün batımına doğru yürümeye başlamış. Silueti gün batımında bir kurt gibiymiş…